29 Mart 2009 Pazar

Ne Alıyoruz? Ne Satıyoruz? Biz Ne Yapıyoruz?

Pazarlama yapan biri için olayın gelişimini izlemenin oldukça önemli olduğuna inanıyorum. Yani bu ne zaman çıkmış hangi temel aşamalardan geçmiş ve günümüzde nereye gelmiş.. Marketing 101'da öncelikle bunu öğretmeliler; sonra günümüzden bahsetsinler. Önemli düşünürleri de okumalı, sosyolojik, psikolojik kitaplar pazarlamanın olmazsa olmazları. Gidin sosyolog, psikolog, bilmem-ne-log olun demiyorum ki; demiyorum ama hala bir Sun-Tzu'da okumamış bir şahsiyetim. Olabilir mi? Bence olmamalı, bu lükse sahip değilim çünkü.

Neyse başka ne diyecektim burada. Kendimi de aslında bazen kasıyorum burada yazılım kurallarına dikkat edeceğim diye ama olmuyor ne yazıkki; bundan sonra da rahat takılayım di mi? :)

Ne alıyoruz peki? Umut mu? Kendi kendimizden kaçış mı? Bi'anlık zevkler mi? Bunu bile bile mi hem de? Peki ya olayın rasyonel boyutu, o yok mu? Şüphesiz var ve aslında olayın çıkış noktası krizde markanızın durumu. Acaba krizde de hala umut satabiliyor musunuz? Eğer hedef kitleniz belli gelir sahibi kişilerse ve (büyük ihtimal) krizde de aynı seviye de kaldılarsa, ne tatlı hayat size. Ama mass market bir strateji uyguluyosanız, krizi pek sevmeyebilirsiniz çünkü düşük SES grubundaki tüketicileriniz ufacık fiyat farkları yüzünden bile sizden uzaklaşıp "o da aynı, bu da aynıyı" keşfedebilirler. O zaman rasyonel boyut yükselişe geçer ve bazen hani şu "less for less" stratejisinin çalıştığına şahit olursanız şaşırmayın. İnsanlar bazen neden kısacaklarını şaşırabiliyorlar. Tabii ki en güzeli "same for less" gibi bir yaklaşımdır, bunu irdelemeye gerek bile duymuyorum zaten. Sadece bu durum krizde tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyo ondan bahsediyorum; duygusal filtre aşınmaya kirlenmeye başladığı zaman.

Örneğin 3TL'ye Colgate olsun bi de aynı markanın 6-7TL civarında ürünleri olsun, şimdi belki 6-7TL ürünler bi anda dip yapmayacaktır ama tabii segmente edilmiş hedef kitlenin satış dağılımının değişip değişmediğidir asıl soru. Sizce? :) Ya da shopper (alışverişi yapan şahsiyet) 2TL olan ABC markasına eskiden kanıca farklı olduğunu düşündüğü Colgate'i tercih edip etmemesidir meselenin temeli. Burdan çıkışla Güven Borça'nın dediği "Marka = Fiyatlandırabilme Gücü" gibi bir denklikten söz etmektedir (siz eşit kullandığıma bakmayın, denklik doğrusu).

Ve yine hızlı tüketimle bitirdik sözü. İlaca bir süre girmiycem belki de, giremiycem. Hızlı tüketim güzel; zaten burdan da aslında anlayana bir sürü implication var pharma için :)


Markalarınızın sürdürülebilir, pozitif, güçlü ve eşsiz çağrışımlar uyandırması dileğiyle..

23 Mart 2009 Pazartesi

Zaman akıp geçerken..

Uzun zaman oldu yazmayalı..iTunes'da Natalie Imbruglia çalıyor Torn diye bi' şarkı, tavsiye ederim. Neyse biz nerede kalmıştık, neyi pazarlıyorduk?

Artık burada değişik bir sektör üzerinde beyin jimnastiği yapacağım. Hızlı tüketim iyiydi, eğlenceliydi, belki bir o sektöre geçerim hala bilmiyorum. Neyse artık konumuz ilaç. Etken madde mi dediniz? Yoksa bana marka isimleri mi fısıldıyorsunuz? Açıkçası biz ikinci durumun olması için çabalayacağız. Size markanın gücünü bu sektörde de anlatmaya çalışacağım, sektörde yapılacak yapılamayacak şeyler var tabii ki, daha kısıtlısınız. Ama bu yaratıcılığınızı öldürecek birşey değil ki. Doğru konumlandırma burada da şart. Rakiplerden farklı birşey söyleyeceksiniz demiyorum ama aynı şeyi söyleseniz bile tınısı daha güzel olmalı, söyleyişi farklı olmalı. Hani derler ya "aynı şeyi farklı şekilde ifade etmek"; aslında pazarlamanın en önenmli noktası bu belkide.

Aslında bu sektörde olayın satış kısmı terazide birz daha ağır basıyor ama yine de altı çizdiğim üzere olayın pazarlama kısmında güçlü bir marka fikrine, vaadine ihtiyacınız var. Türkiye'de direkt nihai tüketiciye reklam yapamadığınız için (istisnalar elbette var hem de komik tekel durumunda olan istisnalar) hedef kitlemiz hastalardan ziyade doktorlar ve ezcazılar oluyor. Peki hedef kitlemizin temel özellikleri neler ve onları ne kadar tanıyoruz? Onları nasıl segmente ediyoruz veya edebiliriz? İlginç sorular bunlar.. Yani özellikle bana çok tutucu geldiği için yaratıcı uygulamalara aç bir sektör gibi geliyor.

Bu arada bu konuları zaten mercek altına alacağız ama The Brand Age isimli yeni bir dergi raflarda yerini almış durumda umarım pazardan çekilen Media Think'in yerini doldurur.


Markalarınızın sürdürülebilir, pozitif, güçlü ve eşsiz çağrışımlar uyandırması dileğiyle..